CHP'DEN EŞ ZAMANLI BASIN AÇIKLAMASI

Siyaset 29.11.2023 - 11:35, Güncelleme: 30.11.2023 - 09:39 4092+ kez okundu.
 

CHP'DEN EŞ ZAMANLI BASIN AÇIKLAMASI

CHP'DEN EŞ ZAMANLI BASIN AÇIKLAMASI
  Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) tüm il ve ilçelerde yaptığı ortak Basın açıklaması CHP Efes Selçuk'ta da gerçekleştirildi. CHP Efes Selçuk'ta İlçe Başkanı İpek Onbaşıoğlu tarafından yapılan ortak basın açıklaması söyle: "8 Kasım 2023 tarihinde, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin, Anayasa Mahkemesi üyelerini şikayet etmesi, 2 yüksek yargı kurumunu karşı karşıya getiren çok önemli bir krizdir. İstanbul 13. Ceza Mahkemesi'nin, Anayasa Mahkemesi kararını uygulayarak Can Atalay'ı serbest bırakması beklenirken, yerel mahkeme dosyada karar verme yetkisinin Yargıtay'da olduğunu belirtmiş ve dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne göndermiştir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım'da Can Atalay’ın mahkumiyet kararını onayan bir önceki kararın doğru olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararına uymayı reddetmiştir. Bunun üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Yargıtay 3. Dairesi ayrıca Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM'ye bildirimde bulunmuştur. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında "Anayasa hükümlerini ihlal ettikleri ve kendilerine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak, hak ihlalinin kabulü yönünde oy kullandıkları" değerlendirmesi yapmıştır. "Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında gereğinin takdir ve ifası için" Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir. Yargıtay 3. Dairesi kararında ayrıca, Anayasa Mahkemesi tarafından tehdit edildiklerini savunmuştur.   Anayasa Mahkemesi üyeleri tarihte ilk kez, verdikleri karar sebebiyle alt mahkeme tarafından Anayasa'yı ihlal etmekle suçlanmıştır. Oysa Olağan koşullarda, Türkiye hukuk sisteminin en üst kurumu Anayasa Mahkemesi'dir ve hukuk sisteminde hiyerarşi söz konusudur. Yargıtay 3. Dairesinin Anayasa Mahkemesi üyelerini şikayet etmesi,  iktidar üyelerinin kendi içinde yaşadığı bir çekişmenin Yüksek Yargıya yansımasıdır. Aynı zamanda Anayasa Mahkemesi'ni de işlevsiz hale getirme girişimidir. Tamamen işlevini yitirmesi sonucunun yanında, bunun siyaset bilimindeki adı 'DARBEDİR'. Bu hukukla izah edilebilir bir konu değil, tamamen hukuk dışına sapmış bir güç gösterisidir.   Böylece, Anayasa'yı işlevsiz kılmaya çalışan, Anayasa'nın açık hükümlerine karşı direnen bir Yargıtay ortaya çıkmıştır. Bu direnç neticesinde artık hiçbir mahkeme, Anayasa'da açıkça yer almasına rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayacaktır. Anayasa Mahkemesi'nin görevini yapamaz hale gelmesi, dolayısıyla tamamen işlevini yitirmesi gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Anayasa'nın 154. maddesi açıktır. Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri Anayasa'yı ihlal etmiştir ve Yargıtay da bu ihlali pekiştirmiştir. Fakat Anayasa'yı ihlal edenler, Anayasa Mahkemesi'ni Anayasa ihlaliyle suçlayarak, 'suç duyurusunda bulunduk' demektedirler. Adeta bu durum, hukuksuzluğun zalim bir çığlığı gibidir. Anayasa’nın 153’üncü maddesi çok açıktır. Anayasa Mahkemesi’nin kararları, tüm kurumları, tüm kişileri, 7’den 77’ye herkesi bağlamaktadır. Yargıtay da bu kurumlardan birisidir.  Ne Yargıtay'ın, ne de başka bir kurumun "Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorum" deme keyfiyeti yoktur.  Yargıtay deyim yerindeyse "haddini aşmıştır." Kaldı ki; kanuna göre, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında bir soruşturma, ancak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararıyla yapılabilmektedir. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi üyelerini yargılama yetkisi de, sadece Anayasa Mahkemesin'dedir. 15 üyeli Anayasa Mahkemesin de Can Atalay kararına muhalif, 6 üye bulunmaktadır. Halbuki Anayasa Mahkemesi'nin karar verebilmesi için, en az 10 kişiyle toplanması gerekmektedir. Dolayısıyla böyle bir yargılama zaten söz konusu dahi olamaz. Yargıtay’ın, Anayasa’nın hükümlerini tanımadığı bir ülke, ne hukuk devleti, ne de anayasal bir Cumhuriyet olarak adlandırılabilir. Böyle bir ülkede mahkemelere gidip gelmenin de bir anlamı yoktur.  Anayasa Mahkemesi, son on yılda ciddi sarsıntılarla karşı karşıya kalmıştır. Darbe girişimi sonrası normalleşme sürecinin doğru yönetilmemesi ve hakimlerin vicdanlarına uygun olmayan kararlar aldıklarından dolayı şikâyet edildiği bir süreçte, Türkiye’de yargı kurumu da zarar görmüş ve bir güven kaybı yaşanmıştır. İşte böyle bir dönemde, Anayasa Mahkemesi dimdik ayakta durabilmiştir.  Herkesin, tüm kurumların yaşananlardan etkilendiği bir dönemde bu mahkeme, adalet ve demokrasi adına son umudun adı olmuştur. Bu hak edilmiş prestij heba edilmemelidir. Bugün dışarıdan bakıldığında Türkiye’nin tek bir kişinin yönettiği, yargının da ona tabi olduğu bir ülke görüntüsünü bozan en önemli unsurlardan birisi ve belki de en önemlisi Anayasa Mahkemesi'dir. Yargının bir bütün olarak gündelik politikayla mesafeli olması, onun saygınlığı açısından da önemlidir. Yargı bağımsızdır, yargı hiyerarşisinin de bu bağımsız ve tarafsız duruşu sergileyebilmesi önemlidir. Hukuka güvenin sarsılmaması adına yaşanan hukuksuzluğa karşı bizler, her alanda direnmeye ve tepkimizi koymaya devam ediyoruz. Hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı ve tarafsızlığının zedelenmesine asla izin vermeyeceğimizi kararlılıkla bir kere de basın önünde dile getiriyoruz. Siyasi iktidarın yargıdan elini çekmemesinin ülkede yarattığı kriz ortadadır. Daha büyük krizlere sebep olmamak adına yüksek yargıdaki bu krizin bir an evvel son bulması gereklidir. Bağımsız yargı Özgür ve demokratik Türkiye Cumhuriyetin teminatıdır. Herkesin konuya bu hassasiyetle yaklaşması gerekmekte olup biz CHP Selçuk İlçe Örgütü olarak bu basın açıklamasını Selçuk Halkına yapma gereği duyduk. Konuya karşı direncimizi her platforma göstermeye devam edeceğiz."
CHP'DEN EŞ ZAMANLI BASIN AÇIKLAMASI

 

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) tüm il ve ilçelerde yaptığı ortak Basın açıklaması CHP Efes Selçuk'ta da gerçekleştirildi.

CHP Efes Selçuk'ta İlçe Başkanı İpek Onbaşıoğlu tarafından yapılan ortak basın açıklaması söyle:

"8 Kasım 2023 tarihinde, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin, Anayasa Mahkemesi üyelerini şikayet etmesi, 2 yüksek yargı kurumunu karşı karşıya getiren çok önemli bir krizdir.

İstanbul 13. Ceza Mahkemesi'nin, Anayasa Mahkemesi kararını uygulayarak Can Atalay'ı serbest bırakması beklenirken, yerel mahkeme dosyada karar verme yetkisinin Yargıtay'da olduğunu belirtmiş ve dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne göndermiştir.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım'da Can Atalay’ın mahkumiyet kararını onayan bir önceki kararın doğru olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararına uymayı reddetmiştir. Bunun üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Yargıtay 3. Dairesi ayrıca Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM'ye bildirimde bulunmuştur.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında "Anayasa hükümlerini ihlal ettikleri ve kendilerine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak, hak ihlalinin kabulü yönünde oy kullandıkları" değerlendirmesi yapmıştır.

"Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında gereğinin takdir ve ifası için" Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir.

Yargıtay 3. Dairesi kararında ayrıca, Anayasa Mahkemesi tarafından tehdit edildiklerini savunmuştur.

  Anayasa Mahkemesi üyeleri tarihte ilk kez, verdikleri karar sebebiyle alt mahkeme tarafından Anayasa'yı ihlal etmekle suçlanmıştır. Oysa Olağan koşullarda, Türkiye hukuk sisteminin en üst kurumu Anayasa Mahkemesi'dir ve hukuk sisteminde hiyerarşi söz konusudur.

Yargıtay 3. Dairesinin Anayasa Mahkemesi üyelerini şikayet etmesi,  iktidar üyelerinin kendi içinde yaşadığı bir çekişmenin Yüksek Yargıya yansımasıdır. Aynı zamanda Anayasa Mahkemesi'ni de işlevsiz hale getirme girişimidir. Tamamen işlevini yitirmesi sonucunun yanında, bunun siyaset bilimindeki adı 'DARBEDİR'. Bu hukukla izah edilebilir bir konu değil, tamamen hukuk dışına sapmış bir güç gösterisidir.
 
Böylece, Anayasa'yı işlevsiz kılmaya çalışan, Anayasa'nın açık hükümlerine karşı direnen bir Yargıtay ortaya çıkmıştır. Bu direnç neticesinde artık hiçbir mahkeme, Anayasa'da açıkça yer almasına rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayacaktır.

Anayasa Mahkemesi'nin görevini yapamaz hale gelmesi, dolayısıyla tamamen işlevini yitirmesi gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır.

Anayasa'nın 154. maddesi açıktır. Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri Anayasa'yı ihlal etmiştir ve Yargıtay da bu ihlali pekiştirmiştir. Fakat Anayasa'yı ihlal edenler, Anayasa Mahkemesi'ni Anayasa ihlaliyle suçlayarak, 'suç duyurusunda bulunduk' demektedirler. Adeta bu durum, hukuksuzluğun zalim bir çığlığı gibidir. Anayasa’nın 153’üncü maddesi çok açıktır. Anayasa Mahkemesi’nin kararları, tüm kurumları, tüm kişileri, 7’den 77’ye herkesi bağlamaktadır. Yargıtay da bu kurumlardan birisidir.  Ne Yargıtay'ın, ne de başka bir kurumun "Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorum" deme keyfiyeti yoktur.  Yargıtay deyim yerindeyse "haddini aşmıştır."

Kaldı ki; kanuna göre, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında bir soruşturma, ancak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararıyla yapılabilmektedir. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi üyelerini yargılama yetkisi de, sadece Anayasa Mahkemesin'dedir.

15 üyeli Anayasa Mahkemesin de Can Atalay kararına muhalif, 6 üye bulunmaktadır. Halbuki Anayasa Mahkemesi'nin karar verebilmesi için, en az 10 kişiyle toplanması gerekmektedir. Dolayısıyla böyle bir yargılama zaten söz konusu dahi olamaz.

Yargıtay’ın, Anayasa’nın hükümlerini tanımadığı bir ülke, ne hukuk devleti, ne de anayasal bir Cumhuriyet olarak adlandırılabilir. Böyle bir ülkede mahkemelere gidip gelmenin de bir anlamı yoktur. 

Anayasa Mahkemesi, son on yılda ciddi sarsıntılarla karşı karşıya kalmıştır. Darbe girişimi sonrası normalleşme sürecinin doğru yönetilmemesi ve hakimlerin vicdanlarına uygun olmayan kararlar aldıklarından dolayı şikâyet edildiği bir süreçte, Türkiye’de yargı kurumu da zarar görmüş ve bir güven kaybı yaşanmıştır.

İşte böyle bir dönemde, Anayasa Mahkemesi dimdik ayakta durabilmiştir.  Herkesin, tüm kurumların yaşananlardan etkilendiği bir dönemde bu mahkeme, adalet ve demokrasi adına son umudun adı olmuştur. Bu hak edilmiş prestij heba edilmemelidir.

Bugün dışarıdan bakıldığında Türkiye’nin tek bir kişinin yönettiği, yargının da ona tabi olduğu bir ülke görüntüsünü bozan en önemli unsurlardan birisi ve belki de en önemlisi Anayasa Mahkemesi'dir. Yargının bir bütün olarak gündelik politikayla mesafeli olması, onun saygınlığı açısından da önemlidir.

Yargı bağımsızdır, yargı hiyerarşisinin de bu bağımsız ve tarafsız duruşu sergileyebilmesi önemlidir. Hukuka güvenin sarsılmaması adına yaşanan hukuksuzluğa karşı bizler, her alanda direnmeye ve tepkimizi koymaya devam ediyoruz. Hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı ve tarafsızlığının zedelenmesine asla izin vermeyeceğimizi kararlılıkla bir kere de basın önünde dile getiriyoruz. Siyasi iktidarın yargıdan elini çekmemesinin ülkede yarattığı kriz ortadadır. Daha büyük krizlere sebep olmamak adına yüksek yargıdaki bu krizin bir an evvel son bulması gereklidir. Bağımsız yargı Özgür ve demokratik Türkiye Cumhuriyetin teminatıdır. Herkesin konuya bu hassasiyetle yaklaşması gerekmekte olup biz CHP Selçuk İlçe Örgütü olarak bu basın açıklamasını Selçuk Halkına yapma gereği duyduk. Konuya karşı direncimizi her platforma göstermeye devam edeceğiz."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve artemishaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.